Bilim bilinebilir ama ya mutluluk?
Evrim ve kaos, fraktal geometri, kenar etkisi gibi zor
kavramları bu kadar basitleştirerek anlatmak zor iş doğrusu. Sinan Canan’ın
başarısı da tam bu noktada ortaya çıkıyor.
12.06.2015 01:25
Ezberci bir eğitimin hükümferma olduğu bir ülkede
bilim ve felsefe gibi disipliner alanlarda muhataplarına “bir şeyler anlatmak”
hayli riskli bir iştir... Bir Türk okurunun bu alanlar dışındaki popüler
trendler arasında kendine bilim ve felsefeyi yoldaş edinmesi de en az bu kadar
zordur.
Kitap yazanlar ve bunları basan yayınevleri artık
popülizmin kolaycı dehlizlerinde alabildiğine esnek alanlar yaratıyorlar. Sinan
Canan Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler de bu popülizmi bilim potasında
evirmek gibi zor bir işe soyunmuş aslında... “Tecessüs” (derin merak) olarak
nitelendirdiği hayret makamının yok oluşuyla birlikte C.T.S (Celbedilmiş Kelime
Yitimi) olarak bahsettiği çoksesli bir yalnızlığın da buna eşlik ederek
sıradanlığı iyice meşrulaştırdığını anlatıyor Canan.
Bilim deyince gençler korkuyor, futbol ve müzik daha
cazip geliyor yeni kuşaklara. Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler de tam bu
noktada bir derdi olan, hazır ve kopya bilgiyi değil, hayret makamının
havzasında deruni bilgiyi savunuyor. Murat Menteş ve Cem Mumcu’nun da arka
kapakta “eğlenceli kitap” diyerek destek verdikleri kitapta bilim ve felsefenin
birlikte harmanlandığı hayli güzel ve zorlu bir iş çıkarmış Doç. Dr. Sinan
Canan. Kendisi aslında bir fizyoloji doktoru... N-Beyin adı altında bir de
Ankara merkezli markaları var... Üniversitelerde, liselerde bilimin
sevdirilmesi, beynin işleyişi ile ilgili seminerler veriyor. Yıllardır bu yönde
sürdürdüğü çalışmalarını bu kitapta bir araya getirmiş. Heyecanlı ve dinamik
bir yapısı var. Ülkenin gittikçe popülizme yenik düşen havasında gençleri
bilimle tanıştırmanın derdinde.
Kadim geleneği olan bir kültürün ve onların elindeki
yüce kitabın 276 kez düşünüp akletmeye çağırdığı bir yapıdan nasıl böylesi bir
kuraklığa itildiği, kitap boyunca Canan’ın sıkça vurguladığı bir trajedi.
Yıllardır bilim dünyasını meşgul eden evrim tartışmalarına bu yönden bakınca
aslında konjonktürel havzanın böyle kavramları tartışmadığını, sadece kakafoni
ürettiğini “yüzyıllardır bu topraklarda bilim ve felsefe ile aklınıza gelen bir
isim var mı” sorusuyla ortaya koyuyor.
Kitap ilk bakışta ansiklopedik bir bilgi kitabı gibi
gelebilir. Oysa iddialı bir havası var ve sayfaları açtıkça bu iddianın boş
olmadığını da gözlemleyebiliyorsunuz. CTS ve lisan başlıklarıyla öne çıkan
eleştirel anlatım, ilerleyen bölümlerde “evrim ve kaosla” daha da
belirginleşiyor.
Disiplinlerarası geçişin dünyada gittikçe kuvvet
kazandığı bir yana “”tıbbın dil yarası” bölümünde anlattığı gibi, aslında her
bilim dalının Türkiye’de kendi sınırlı alanlarını nasıl yarattığı ve halktan
kopuk seçkinci bir söyleme nasıl dönüştüğünü ironik bir örnekle ortaya koyuyor.
Lisanımız kadar varız
Bütün disiplinlerde de kendini gösteren ayrıcalıklı olma dürtüsü, lise çağlarında “kompleksle” başlıyor aslında. Eğitim anadilinin çoğunlukla İngilizce olduğu “büyüklerin” tercih edilmesi, sonraları kendi öz anadilini unutturan bir travmaya dönüşüyor. En dinamik yıllarını başka bir lisan öğrenmekle geçiren zihinler ilerde akademi yıllarında tembelleşiyor ve öğrenilen lisanın kendi dilindeki karşılığını öğrenmek zahmetine giremiyor. Canan’ın ifadesiyle “Türkilizce” diye hayli garip bir dil oluşuyor.
Lisanımız kadar varız
Bütün disiplinlerde de kendini gösteren ayrıcalıklı olma dürtüsü, lise çağlarında “kompleksle” başlıyor aslında. Eğitim anadilinin çoğunlukla İngilizce olduğu “büyüklerin” tercih edilmesi, sonraları kendi öz anadilini unutturan bir travmaya dönüşüyor. En dinamik yıllarını başka bir lisan öğrenmekle geçiren zihinler ilerde akademi yıllarında tembelleşiyor ve öğrenilen lisanın kendi dilindeki karşılığını öğrenmek zahmetine giremiyor. Canan’ın ifadesiyle “Türkilizce” diye hayli garip bir dil oluşuyor.
Doktor-Tabip-Hekim kavramlarında sorguladığı bu lisan
kısırlığının, dünyanın devasa sınırları karşısında nasıl eriyip gittiğini,
“lisanımız zihnimizdir” ifadesiyle dile getiriyor. Bir adım daha öteye giderek
beynin lisana göre şekil aldığını vurguluyor. Analitik düşüncenin izini süren
Canan, kitabın bu bölümlerinde anadilde yabancı lisanla eğitimin gittikçe artan
miktarlarda bizi biz olmaktan çıkardığını söylerken, esasen “lisanımız kadar
olduğumuzun” altını özellikle çiziyor. Çalışmanın sonraki bölümlerinde evrimi
ele alan Canan, bu başlıkta lisan sonrası sıkıntının düşünme biçimlerimizde ne
gibi erozyonlara yol açtığını bu bölümde daha canlı örneklerle anlatıyor.
Dünyada bugün klasik bilim tartışmaları yerini yeni
tartışmalara bırakmış durumda. Kaos teorisi ve fraktal geometri gibi uç
tartışmalar arasında evrenin yaratılışını hala evrim üzerinden tartışan bir
yapıya sahip olmamız ise içler acısı.
Lisan kısırlığının beyni de sınırladığını varsayarsak,
düşünce biçimlerimizin ne fraktal ne de kaos teorisini anlama zahmetine
katlanamayacağını önceden kestirebiliriz.

Önce tıpça sonra tıp öğrenilir
“Tıp fakültesine başlayan bir öğrenci -1. sınıftan itibaren- genellikle eğitiminin önceki safhalarında adını bile duymadığı birçok kavramla aniden kendisini kucak kucağa buluverir. Terimler, isimler, konular hep yabancıdır onun için. İlk günlerde afallasa da kısa bir süre içinde anatomideki Latince terimleri, hocalarının İngilizce’den şöyle böyle devşirdikleri veya kullanageldikleri yüzlerce kurallı kuralsız terimi hızla kabullenir... Başka çaresi de yoktur, zira bu aşama hızla atlatılmalı ve derslerin içeriğinin öğrenilmesine geçilmelidir. İşte bu yüzden bir tıp öğrencisi, tıp bilgisinden daha önce “tıp konuşma jargonunu” ediniverir. Eğitim süreci içerisinde vefat veya ölüm kelimelerini kullanmak yerine “ex” olmak”, bebek yerine “infant”, yaşlı yerine “senil”, ilerleyici yerine “progresif” gibi terimler konuşma dilinde yerleşmeye başlar. Öğrencinin bunların yerine eski bildiği karşılıklarını kullanması ayıplanacağından, gittikçe bu yeni “hibrid” lisan, tabii bir hal almaya başlar.”
İlginçtir, bu yeni dille birlikte geleceğin doktoruyla
diğer “faniler” arasında bir set oluşurken, bu farklılık zamanla doktor
adaylarını diğer insanlardan üstünlük ve farklılık gibi bir yapıya
dönüştürür... Mezun olduklarında artık farklı bir dil konuşan “üstün”
insanlardır âdeta.
KİMSENİN BİLEMEYECEĞİ ŞEYLER
Sinan Canan
Tuti Kitap
2015, 296 sayfa, 18,5 TL.
KİMSENİN BİLEMEYECEĞİ ŞEYLER
Sinan Canan
Tuti Kitap
2015, 296 sayfa, 18,5 TL.
Kaynak: http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/bilim-bilinebilir-ama-ya-mutluluk-422354
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder